Tüm Sorularınız İçin Bize Ulaşabilirsiniz..
Spontanlık (kendiliğindenlik) yeni ya da eski bir duruma, yeni ve olumlu tepki verme becerisidir. Spotan davranışın en büyük özelliği bireyi çözüme ve hedefe götürüyor olmasıdır. Spontan davranışı, anlık/fevri davranıştan ayıran da bu özelliğidir.
1Psikoterapi Nedir ?
Psikoterapi; bu konuda gereken eğitimi almış bir klinik psikolog/psikiyatr ile "psikiyatrik hastalık/psikolojik temelli" sorunlarının çözümü için kendisine başvuran danışan, hasta, çift, aile ve gruplar arasında gerçekleşen "tedavi amaçlı işbirliği-iletişim" sürecidir. Psikoterapide "belirli bir teori ya da paradigmaya dayanan, planlanmış bir tedavi yaklaşımı" vardır ve psikoterapist bu yaklaşımın eğitimini almış bir uzmandır. Bu özelliğiyle psikoterapi; diğer "danışmanlık, destek, koçluk, kişisel gelişim vb." süreçlerden ayrılır.
2Psikologlar ilaç yazabilir mi?
Psikologların ilaç yazma yetkileri yoktur. Antidepresan, antianksiyete ve benzeri ilaçları hastaya önerme ve yazma yetkisi, tıp eğitiminin ardından psikiyatri dalında uzmanlaşmış psikiyatristlerdedir. Ancak, psikologlar gelen hastanın psikolojik durumunu değerlendirdikten sonra kişinin bir ilaç desteğine ihtiyaç duyup duymadığı konusunda bir ön görüyle, kişiyi psikiyatriste yönlendirebilir veya yönlendirmeyebilir. Birçok hastada psikiyatristin kontrolünde ilaç tedavisi ile psikolog ile psikoterapi süreci birlikte ilerlemektedir.
3Psikoloğumla psikoterapi dışında görüşebilir miyim?
Psikoterapi ile psikolog ve hasta arasında profesyönel bir ilişki başlatılmış olur. Ancak, hasta, bazı durumlarda seans dışında da psikologla görüşmeye ihtiyaç duyabilir. Bu gibi bir durum için psikologla iletişim bilgilerini karşılıklı olarak paylaşıp irtibata geçmesinde bir sakınca yoktur. Ancak, belirli bir süreyi aşan telefon görüşmesi psikolog tarafından ücretlendirilebilir. İrtibat ve iletişim mail, mesaj veya telefon yoluyla tercih edilebilir.
4Antidepresansız tedavi mümkün müdür? Konuşarak terapi olur mu?
• Antidepresanlar beyinde mutluluk, keyif alma, haz beklentisi gibi duygulara ilişkin network’lerdeki nörokimyasalların salınımlarını değiştirerek kişinin ruh halinde değişim yaratan ilaçlardır. Ancak antidepresanların bazı olumsuz yönleri vardır. Bunlardan birincisi kişinin ilacı kullandığında karşılaştığı yan etkilerdir. Kişiler uyku hali, kafa karışıklığı, iştahta artış veya azalma gibi pek çok yan etkiyle karşılaşabilirler. Diğer yandan, ilaçları bir aydan daha uzun bir süre kullanım durumunda, ilaçlar beyinde bir nevi ‘’alışkanlık’’ yaratmaktadır. Bundan dolayı, kişiler bir ayı aşkın ilaç kullanımının ardından ilacı bırakmaya karar verdiklerinde çoğu zaman yoksunluk etkileriyle karşılaşırlar. Yoksunluk etkileri, kişinin ilacı bırakma sürecinde beynin verdiği olumsuz tepkileri ve bunun beraberinde getirdiği bir takım psikolojik semptomları ifade eder. Bu semptomlar, ağlama nöbetleri, depresif ruh durumu, öfke patlaması vb. olabilmekle birlikte semptomların çeşitleri ve düzeyleri kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Halk arasında pek yaygın olarak bilinmemekle birlikte, psikoterapi de etkisini beyinde nörokimyasal salınımları değiştirerek göstermektedir. Yapılan birçok araştırma, psikoterapi sürecinde beyinde işlevsel ve yapısal (nöroanatomik) değişimler yarattığını ortaya koymuştur. Prof. Dr. Robert Sapolsky’e göre, beyindeki duygu ve özellikle kaygı duygusuyla ilişkili bir bölge olan limbik sistemin dil süreçleriyle olan ilişkisi, psikoterapinin ‘’konuşarak iyileştirme’’ rolünü göstermektedir. Bu nedenle, çoğu psikolojik rahatsızlık durumunda tedavi psikoterapi ile mümkündür. Antidepresanlar mümkün olduğu kadar ‘’son çare’’ olarak kullanılmalıdır. Ancak ileri düzey depresyon dediğimiz majör depresyon, bipolar bozukluk ve şizofreni gibi psikotik bozuklukların olduğu durumda psikoterapinin ilaç tedavisi ile birlikte yürütülmesi gerekmektedir.
5Psikolog ile psikiyatristlerin farkı nedir?
Psikologların temel formasyonları duygusal ve bilişsel sistemlerin işleyişlerini anlamak, kişilik gelişiminde, psiko-sosyal gelişimde sağlıklı süreçleri anlamak ve psikopatolojik durumların bilgisi ve değerlendirmesi üzerinedir. Ancak psikologların çalışma alanı psikopatolojiler ve klinik psikolojiyle sınırlı olmayıp, endüstriyel psikoloji, bilişsel psikoloji, psikofizik, nöropsikoloji gibi çeşitli mesleki alanları içermektedir. Psikoterapi ve klinik psikolojiye yönelmiş psikologlar kendilerini bu alanda yetkinleştirerek hasta veya danışanlarına psikoterapi ile yardımcı olurlar. Psikoterapide takip edilebilecek birçok ekol bulunmaktadır. Bunlardan bilişsel terapi düşünce süreçlerini öncelerken, psikanalitik psikoterapi kişinin geçmişinde yaşadıklarının günümüzdeki savunma mekanizmalarının kullanımına ve kişilik yapılanmasına olan etkilerini öncelemektedir. Diğer yandan davranışçı terapi ise, kişilerin davranışlarını değiştirerek duygu ve düşüncelerinde değişiklik yaratmayı amaçlamaktadır. Bir psikolog onlarca çeşitli psikoterapi yönelimlerinden birini veya birkaçını benimseyebilir. Psikolog, bilgisi ve yöneliminin getirdiği kuramsal ve yöntemsel anlayış ile, hastanın sorunlarını anlamaya çalışır ve psikoterapi sürecinde hastayla iş birliği kurarak, kişinin problemlerine uzun vadeli çözümler yaratmaya çalışır. Psikiyatristler ise, tıp eğitiminin ardından psikiyatri alanında kendisini geliştirmiş olan hekimlerdir. Psikiyatristlerin temel formasyonu, psikopatolojilerin değerlendirilmesi ve psikofarmakoloji üzerine olup psikologlardan farklı olarak tıp eğitimine ve ilaç yazma yetkisine sahiptirler. Ancak bazı psikiyatristler kendilerini psikoterapi alanında da yetiştirirler ve psikoterapi hizmeti de verebilirler.
6Psikoterapi ne kadar sürer ve ne sıklıkta olmalıdır?
Psikoterapinin süresi ve sıklığı, kişinin ihtiyaçlarına, psikopatolojinin seviyesine, hastanın kişisel çabasına, psikoloğun psikoterapi hedeflerine ve yönelimine ve hastanın maddi imkanlarına göre değişebilir. Örneğin, bireysel terapi için geleneksel psikanalistler haftada 3-4 kere görüşmeyi tercih ederken, bilişsel-davranışçı terapi yönelimini destekleyen bir psikolog, haftada 1 görüşmeyi yeterli görebilir. Kişi, psikolojik olarak ağır bir dönemden geçiyorsa psikoterapinin sıklığı arttırılabilir. Benzer şekilde, kişi, psikoterapiye daha az ihtiyacı olduğunu düşünmeye başladığında terapi sıklığını azaltmak isteyebilir. Bu, sürecin ilerleyişinde psikolog ve hastanın birlikte karar vermesi gereken dinamik bir durumdur. Ayrıca kişide psikopatoloji düzeyi de bu seyri etkileyebilecek ciddi bir faktördür. Ağır bir kişilik bozukluğu, örneğin borderline kişilik bozukluğu 5 yıl gibi sürecek bir psikoterapi gerektirebilirken, kişilik bozukluğunun olmadığı bir durumda, bir yas süreci geçirmesi gereken bir kişi için haftada 1 kere görüşmek üzere 3-4 ay sürelik bir tedavi yeterli olabilir.
7Psikoloğumu nasıl seçmeliyim?
Her ilacın her hastada aynı etkiyi yapmadığı gibi, danışan-psikolog uyumu da kişiden kişiye değişmektedir. Kişi, öncelikle hangi alanda terapi almak istediğini belirlemelidir. Örneğin aile terapisi mi almak istemektedir, yetişkin psikoterapi mi yoksa çocuk için psikoterapi mi? Doğru psikolog, hastanın hedeflerine, yaşına, cinsiyetine, dini ve sosyal görüşlerine göre değişebilir. Örneğin farklı bir cinsel oryantasyona sahip birisi özellikle hem cinsiyle ya da karşı cinsten bir psikologla daha rahat ilerleyebilir. Aile terapisi almak isteyen birisi için ise çocuk terapisi konusunda özelleşmiş birine gitmek çok doğru bir seçim olmayabilir. Kişi hedefini belirledikten sonra, psikoloğun eğitimiyle ilgili bir değerlendirme yaparak randevu alır. Ancak, doğru terapisti bulup bulamadığını ancak terapide görüşme esnasında karar verebilir. Seçimde en kritik nokta, psikologla konuşurken ve problemini anlatırken kendini rahat hissetmektir. Psikolog Dr. Nancy Mcwilliams, psikolog ile danışanın bu uyumundan ‘’uyumluluk’’ (match) olarak bahsetmektedir. Görüşmenin ardından hafifleyen ve rahatladığını hisseden, hayata daha berrak bakmaya başladığını fark eden kişi doğru uyumu bulmuş demektir ve psikoterapiye devam etmek faydalı olacaktır. Sonuç olarak psikolog da bir insandır ve psikoterapi bir insan ile bir robotun görüşmesi değil, ikisi de farklı birer psişik (psychic) yapılanmaya, farklı kültürel geçmişe sahip iki insanın birbirleriyle uyumlarına bağlı bir süreçtir.
8Psikoterapiyi sonlandırmaya nasıl karar vermeliyim?
Bireysel psikoterapinin her hasta için farklı hedefleri olabilir. Bu hedefler, kişinin ilişkilerinde söz sahibi olması, duygularını sağlıklı bir şekilde regüle edebilmesi, daha güçlü bir benlik sahibi olabilmesi (ego strength), özgüvenini birçok kaynaktan beslenen gerçekçi ve güçlü bir yapı üzerine kurması olabilir. Aile terapisinde ise hedefler, çiftlerin birbirleriyle olan iletişimlerinin güçlendirilmesi, aile içinde problem çözme kapasitesi geliştirilmesi, cinsel hayatın sağlıklı bir düzene koyulması, aile içi paylaşımın arttırılması olabilir. Bu hedeflere ulaşıldığı takdirde psikoterapi süreci sonlandırılabilir. Ancak, belirli bir sıklıkta psikolog ile irtibatı sürdürmek, koruyucu ruh sağlığı ve koruyucu aile birliği için önem taşımaktadır. Psikoterapinin bitirilmesine psikolog ve danışan birlikte karar vermelidir.